roman

Unutulmaz Aşkın Elemi, Oğuz Atay

Bana haksızlık ettin Selim; açıklamalara Metin’i bile koydun. Kim bilir neden? İşte karşımda yarım saattir oturuyor bu şerefin farkında olmadan. Kaba ve melankolik bakışlı bir genç. Romantik buldu onu da kendisi gibi. Kantinde aramıza alsaydık şimdiye kadar çoktan foyasını çıkarmıştık oraya. Burhan gibi onu da yerin dibine geçirmiştik. Güner ve Kenan da oldu mu, elimizden kurtulamazdı. Güner’le Kenan’ı da koymadın şarkılara. Çünkü neden? Çünkü onlar konuşurken ağızlarının kenarında böyle acı ve çarpık bir gülümseme belirmez de ondan. Bu kazma dişli, güreşçi suratlı Metin gibi ikinci sınıf milli Türk romanı kahramanına benzemezler de ondan. Seni dinlerken gözlerini boşluğa dikmezler de ondan. Babasını ve ağabeyini kaybetmiş iki ay arayla. Ondanmış bu elem. Talihleri vardır bu gibilerin: her zaman bir acı bulurlar çekecek. Senin de her işin iyi gider aksi gibi. “Selim nasıl, Turgut Bey?” “İyi, iyi,” dedi Turgut aceleyle. Bu acıyı da kendimize saklayalım Metin Bey. “Sizi muhakkak aramamı söyledi, Metin Bey. Çok severmiş sizi.” Haksızlık etmeyelim: Metin’i ara, demezdi Selim. Hiç olmazsa çekinirdi. Acaba Metin de tutunamayanlara giriyor mu? Bir bakıma girer. Hepsi de sevimli olmaz ya. Belki çoğu değildir. “Acı şeyler anlatıp sizi üzdüm galiba Turgut Bey. Konuşmuyorsunuz.” Parmağındaki altın şövalye yüzükle oynadı, iri kemikli ve küt eklemli ellerini ovuşturdu sinirli sinirli. Sıcak olduğu halde koyu lacivert elbisesini giymiş. Siyah elbisesi olsaydı onu giyerdi. Üzülme ölmezsin. Seksen yaşını bulursun bu ıstırapla sen Metin Bey. Karını bile gömersin de, üzüntüden bir daha evlenmiş bulursun kendini. Kendinden daha basit kadınlar bulursun evlenmek için, foyan meydana çıkmasın diye. Güner ve Kenan’la evlenecek değilsin ya. Şimdi Güner olsaydı, tutardı senin bacağından, kocaman ayaklarına dar gelen ve yer yer taşan ayak parmaklarının baskısıyla biçimi bozulmuş siyah ayakkabılarını, kantin masalarından birine dayardı ve pantolonunu sıvayıp vişne çürüğü jartiyerlerini gösterirdi bizim çeteye. Neden baston yutmuş gibi oturuyorsun? Buldum: bütün acına rağmen, korseni giydin. Çünkü romantikler göbekli olamazlar: yasaktır. Ben sana gösteririm. Limonata – pasta – komparsita düğünü yaparak evlendin; bir önceki unutulmaz aşkının elemini bir sonraki kızın kollarında unuttun ve Allah kahretsin, belki de bu kelimelerle anlattın durumunu kıza evlenme teklif ederken. Kızla dans ederken nasırların da ayağını vuruyordu. Belki üzüntün ondandı. İlk gece de pek parlak geçmemiştir. Ne yapayım Selim? Henüz öfkemi kaybedemedim. Neden bu adamın karşısına oturttun beni? Küçük memur, karısı yeni doğurmuş, parası yok. Ben bu işi beceremeyeceğim Selim. Kirli bir geçmişim var: onu inkâr edemem. Yağlı, siyah bir kravatı üçgen mi bağlamalıyım Metin gibi? Sen de katılırdın bize kantinde. Benim “başka yönlerim” yok senin gibi. Ben bu adamı alırım… Şu adamı bir deneyelim. Evine de çağırmaz ki: karısından kıskanır. “Metin Bey, bu akşam beni yalnız bırakmazsınız herhalde. Eleminizi biraz içkiye boğalım; ne dersiniz?” Metin, başını kaldırdı yavaşça. Şeytani bir ifade belirir gibi oldu gözlerimde. Hırslı ve kötü bir ifade. Alay edilmeyi yakıştıramaz kendisine; üzüntüsünden öyle baktı. “Beni taşımak zor gelmezse sevinirim. Selim’in bir dostuyla bulunmak…” Sözün gerisini dinlemedi.


Unutulmaz Aşkın Elemi, Oğuz Atay – Roman, Bir Kısmı
Kaynak: Tutunamayanlar, Oğuz Atay, İletişim Yayınları
Gönderen: Samet Altun, (14.01.17, 14.27)