şiir

Terziler Geldiler, Turgut Uyar

Terziler geldiler. Kırılmış büyük şeylere benzeyen şeylerle
daha çok koyu renklere ve daha çok ilişkilere
Bir kenti korkutan ve utandıran şeylerle.
Kumaşlar bulundu ve uyuyan kediler okşandı. Sonra
sonsuz çalgısı sevinçsizliğin.
Çay içmeye gidenler vardı akşamüstü, parklara gidenler de
Duruma uymak kısaltıyordu günlerini artamayan eksilmeyen
bir hüzünle..
Yorgun ve solgundular, kumaşları buldular, kenti doldurdular
O çelenk onbin yıllıktı, taşıyıp getirdiler
Ölülerini gömmüşlerdi, kalabalıktılar, tozlarını silkmediler
Bütün caddeler boşaldı, herkes yol verdi,

        “Tanrıtanır kadınlar ve cumhuriyetçiler
         piyangocular, çiçek satın alanlar,
         balıkçılar ağlarını, paraketelerini, ırıplarını, oltalarını
         zokalarını, çevirmelerini ve kepçelerini topladılar.
         Sigaralarını yere atıp söndürdüler sigara içenler.”

Bir şey vardı ısınmaz kalın kumaşların altında, kesip biçtiler
Patron çıkardılar, karşılaştırdılar,
Katlanılmaz bir uykunun sonunu kesip biçtiler
Şarkılara başladılar ölmüş olan bir at için
Makaslarını bırakmadılar
Bekleniyorlardı.

         “Ey artık ölmüş olan at! — dediler —
         Ne güzeldi senin çılgınlığın, ne ulaşılırdı!
         Sen açardın,
         Otuzüçbin at türünün tek kaynağıydın sen!
         Tüylerin karaparlaktı. Koşumların,
         — kokulu yağlarla ovulup parlatılan —
         nasıl yakışırdı sağrılarına ve göke.
Göke bir ululuk katardı sonsuz biçimin, at!
         toynaklarını liflerle ovardık
         Senin karaya boyanırdı koşuşun
         Uyandırırdı bütün karaları ve denizleri.
         Çılgın kişnemeni duyardık sonsuzun yanıbaşından
         Ne güzel gözlerin vardı Kara at!
         Binlerce kişi,
         — çocuklar, kadınlar, erkekler görkemli yahut
         darmadağın giysileriyle herkes
         körler ve cüzzamlılar,
         bütün kutsal kitaplar kalabalığı,
         ermişler, kargışlılar ve günahlılar
         gebe kadınlar, vâz edenler
         ve dondurmacılar ve at cambazları ve
         tecimenler ve kıralcılar ve gemicilerle
         Tanrıtanımazlar ve tefeciler ve
         yalvaçlar…
         ormanlardan ve kıyılardan ve kıraç yerlerden gelmiş
         senin mutlu ovanı doldurup
         haykırırlardı.
         Büyük sesler içinde sen, geçerdin…”

Terziler geldiler. Bu güneşler odaların dışındaydı artık.
Herkes titrek ve sabırsız, titrek ve sabırsız evlerinde
Gazeteler yazmadı, dükkânlar dönemindeydik
Yüzlerce odalarda yüzlerce terziler, pencerelerini kapadılar,
Parmakları uzun, kurusolgun yüzleri sararmış, eskimiş
                                                                              durmaktan
Yitik saat köstekleri, titrek ve sabırsız yorgun bacakları
Her şeylerine yön veren durmuşluğa olur dediler
beğenip gülümsediler.

        “Ey artık ölmüş olan at! — dediler —
         Senin eyerin ne güzeldi.
         Dişi keçi derisinden, ofir altınıyla süslü
         Nasıl yaraşırdı belinin soylu çukurluğuna
         Seninle öteleri ansırdık.
         Öteler, baklanın ve pancarın duyarlığı
         Kedinin vardığı erişilmez kişilik
         Güneşli bir damda.
         İçimizden gemiler kaldırırdın,
         Suyunu büyük şölenlere tazelerdik
         Bayramımızdın. Kuburlukların
         bütün kişniş ve badem doluydu.
         Şimdi dar dünya
         Ölümün büyük hızı kesildi.”

Terziler geldiler, Ateş ve kan getirmediler.
Hüzünleri kan ve ateşti ama. Uğultulu bir şey
Ekspresler garlarda kaldı, ilâçlar çıldırdılar
Kenti bir baştan bir başa dolaştım, tıs yok
Bütün odalara dağıldılar. Sürahiler tozlu, pabuçlar kurumuş
         yerlerde kırpıntılar,

        “oyulmuş yakalar, kolevlerinden arta kalanlar
         vatka pamukları, verevine şeritler, kopçalar,
         düğmeler, ilikler
         iplik döküntüleri, kumaş parçaları,
         karanlık akşamüstüleri ve sabahlar,
         dükkân tabelâları kartvizitler…”

kasıklarına kadar çıkmış, en ufak bir ölüm bile yok.
Tarafsız bir aşk çağlıyordu onların solgunluğunda
Mutfaklarını kilitlediler, büyük, atsı giysiler kestiler,

        “Ey artık ölmüş olan at! — dediler —
         Koşuşun büyütürdü dünyayı senin!
         Sen nasıl da koşardın.
         Biz güneyde yatardık, sen koşardın
         Hangi at güzelse ondan da güzeldin
         Kuyruğun parlak savruluşuyla bölerdi
         bir karaya göğü
         ve yüceltirdi, ince bezekli kuskununu.
         Gemin güzel sesler çıkarırdı güzel
         ağzında,
         herkesi sevinçle haykırtan.
         Başın yaraşırdı düşüncemize ve
         gözlerine saygıyla bakardık…”

Terziler geldiler. Durgunluktu o dökük saçık giyindikleri
Yarım kalmışlardı. Tamamlanmadılar. Toplu odalarını sevdiler.
Ölümü hüzünle geçmişlerdi, ateşe tapardılar.
Kent eşiklerindeydi, ağlayışını duydular
Kestiler, biçtiler, dikmediler ve gitmediler,
iğnelerine iplik geçirip beklediler;

        “Ey artık ölmüş olan at! — dediler —
         En güzeli oydu işte, yüzünün
         savaşla ilişkisi.
         Boydanboya bir karşıkoyma, denge
         ve istekli bir azalma. Onu bilirdik.
         O ağaç senin kanınla beslenirdi,
         hepimizi besleyen.
         Bir ülkeyi yeniden yaratırdı şaşkınlığımız
         senin karşında,
         alışverişin, alfabenin, iplik döküntülerinin ve
         her şeyi düzeltmeye kalkışmanın yok ettiği…”



Terziler Geldiler, Turgut Uyar – Şiir
Kaynak: Tütünler Islak, Turgut Uyar, Dost Yayınları
Gönderen: Samet Altun, (23.11.17, 14.38)
Seslendiren: İsmet Özel
Müzik: Will, Chad Lawson