şiir

Irmak, Yves Bonnefoy

Ama hayır, her zaman
Bir kanat açmasıyla olanaksızın
Uyanırsın, bir çığlıkla,
Yer’den, ki yalnızca bir düştür. Sesin, ansızın,
Bir sel gibi boğuktur. Bütün anlam, toplanmış,
Düşer ona, taşın üstüne
Fırlatılmış uyku gürültüsüyle.

Ve kalkarsın, bir sonsuz defa,
Etkisinden kurtulamadığın bu yazda.
Yeniden gürültüsü bir öte’nin, yakının, uzağın;
O titreşen pencere kanadına gidersin… Dışarıda rüzgâr yok,
Gecenin şeyleri devinimsiz
Işıkta bir su yürümesi kadar.
Bak,
Ağaç, taraçanın korkuluğu,
Sanki boşluğa resmedilmiş yuva,
Yarıkta parlak safir kitleleri
Titremekteler azıcık, belki yansıması
Başka ağaçların ve başka taşların bir ırmakta.
Bak! Bütün gözlerinle bak! Buradaki hiçbir şeyin,
Şu vadi olsun, şu parıltı olsun
Burada dorukta, ya da ekmek olsun, şarap olsun,
Yok artık o sessiz
Gecesel soluk alış daima’sı, ki birleştirirdi
Eski uykuda,
Yıldızlar mantosu altında sonsuzca
Geceye yakalanmış hayvanlarla şeyleri.

Bak,
Göğsü tutan el,
Tanıyor onun biçimini, çıkarıyor onun
Yumuşak çoraklığını, el yükseliyor,
Düşünüyor uzaklığını, bilgisizliğini,
Ve yanıyor ıssız çığlığa çekilip.
Oysa gök aynı işaretlerle parlamakta,
Niçin anlam
Pıhtılaştı Ayı’nın bağrında,
İyileşmez yara, bölen
Her şey içinden her şey ırmağında,
Pıhtısıyla, bir ölüm sayısı gibi,
Karanlık yaşamların parıldayan akışını?
Yeryüzü ırmağının akmasına bakıyorsun,
Geldiği yönden, gittiği yönden aynı gece,
Yıldızları ölümlü yemişlerle boşuna
Birleştiren bütün bu yansımalara karşın.

Ve şimdiden, daha iyi biliyorsun: düşlüyordun
Kara toprakla yüklü bir kayığın
Bir kıyıdan uzaklaştığını. Kayıkçı
Bütün gövdesiyle yükleniyordu sırığa
Ki dayanmıştı, bilmiyordun
Nereye, ırmak dibinin adsız çamurlarına.

Ey toprak, toprak,
Niçin yetkinliği yemişin, anlam
Pek az sezilen bir kayık gibi
Kaçtığında renkten ve biçimden,
Ve nerden bu kalbi sıkıştıran anısı
Bir başka yazın kayığının otlar hizasında?
Nerden, evet, bunca açıklık
Bunca gizem içinden, ve bunca kesinlik daha,
Ve bunca sevinç de, korunmuş. Ve niçin imge
Ki görünüm değildir, ki
Bulanık düş bile değildir, diretmekte
Varlığın yadsımasına karşın? Derin günler,
Genç bir tanrı yürüyerek geçerdi ırmağı,
Uzaklaşırdı çoban tozlarda,
Çocuklar oynardı yüksekte yapraklarda,
Gülüşler, barış içinde savaşlar, akşamın gürültüleri,
Ve tinin soluğu oradaydı, eşit…

Bugün salcının ancak
Gürültülü, siyah kıyısı var,
Ve Boris de Schloezer öldüğünde,
Yük iskelesinde yakınlarının
Bilmediği bir müzik duyup (o, şimdiden,
Görünen kurtuluşun kavalı mıydı
Ya da son bir nimeti mi yitik toprağın,
“Yapıt” mı, biçim değiştirmiş? ) – ardında
Yalnızca bu gizemle yanmış suları bıraktı.
Ey toprak,
Daha şiddetli yıldızlar
Göğün ucunu daha durgun ateşlerle miihürlememişlerdir
          hiç,
Daha parçalayıcı çoban haykırışı ağaçta
Daha karanlık yaz’ ı kırıp geçirmemiştir hiç.

Toprak,
Neyi görmüştü, neyi anlıyordu,
Neyi kabul etti?
Dinledi uzunca,
Sonra doğruldu,
Bu yapıtın, kim bilir, bir
Çözülmeler, buluşmalar, sevinç doruğuna
Ulaşan ateşi
Aydınlattı yüzünü.

Gürültüsü, kapalı,
Çamurlu suya çarpan sırığın,
Gecesi
Irmağın dibine kayan zincirin.
Başka bir yerde,

Hiçbir şey bilmediğim, yazdığım,
Belki zehirlenmiş bir köpek tırmalamaktaydı
Acı toprağını gecenin.


Irmak, Yves Bonnefoy – Şiir
Kaynak: Seçme Şiirler: Yves Bonnefoy, Ahmet Soysal, Kavram Yayınları
Gönderen: Samet Altun, (07.11.17, 18.30)